Minova Psikoloji – Online & Yüz Yüze Terapi Hizmetleri

Romantik İlişkilerde Tekrarlayan Döngüler:

Aynı Hikâyeyi Farklı Yüzlerde Yaşamak

Bazı insanlar için romantik ilişkiler sanki aynı senaryonun farklı oyuncularla tekrarlandığı bir döngü gibidir.

İlişkiler başlar, benzer sorunlar yaşanır, benzer duygular tekrar tekrar gündeme gelir. Bu durum dışarıdan “şanssızlık” ya da “yanlış seçim” gibi görünse de aslında çok daha derin psikolojik temellere dayanır. Romantik ilişkilerdeki bu tekrarlayıcı dinamikler, bireyin bilinçdışı örüntülerinden beslenir ve çoğu zaman farkında olmadan yaşanır.

Tekrarlayan İlişki Örüntülerinin Psikolojik Temeli

Freud’un ortaya koyduğu “tekrarlama zorlantısı” (repetition compulsion) kavramı, bireyin geçmişte çözülmemiş duygusal çatışmalarını tekrar eden yaşantılarla yeniden sahneleme eğilimini açıklar (Freud, 1920). Bu durum özellikle çocukluk döneminde ebeveynlerle yaşanan ilişkisel deneyimlerin yetişkinlikte romantik ilişkilere taşınmasıyla kendini gösterir.

Örneğin, duygusal olarak mesafeli bir ebeveynle büyüyen bir birey, yetişkinlikte de duygusal olarak ulaşılmaz partnerlere çekilebilir. Amaç farkında olmadan geçmişte çözülemeyen ilişkiyi bu kez “başka biriyle” düzeltmektir. Ancak bu düzeltme girişimi genellikle başarısız olur, çünkü birey aynı içsel dinamikle hareket etmeye devam eder.

İçsel Çalışma Modelleri ve Bağlanma

Bowlby’nin bağlanma kuramına göre, çocuklukta bakım verenlerle kurulan ilişkiler, bireyin “içsel çalışma modellerini” oluşturur (Bowlby, 1969). Bu modeller, bireyin kendisine, başkalarına ve ilişkilere dair geliştirdiği inanç sistemidir.

Güvenli bağlanan bireyler, hem sevilebilir olduklarına hem de başkalarının güvenilir olduğuna inanır.
Kaçıngan bağlanan bireyler, duygusal yakınlıktan kaçınır.
Kaygılı bağlanan bireyler ise sürekli onay ve güvence arar, reddedilme korkusuyla yaşarlar (Ainsworth et al., 1978).

Bu bağlanma stilleri, bireyin romantik ilişkilerde nasıl davrandığını ve kimi çekici bulduğunu etkiler. Örneğin, kaygılı bağlanan bir birey, duygusal olarak mesafeli bir partneri “heyecan verici” bulabilir. Oysa bu çekim, aslında çocuklukta yaşanan ilgisizlik ya da belirsiz sevgiye dair tanıdık bir duygunun yeniden sahnelenmesidir.

Bilinçdışı Eş Seçimi: Tanıdık Olan Güvenlidir

İlişkilerde seçimler çoğu zaman mantıklı kriterlere dayanmaz; bilinçdışı süreçler devrededir. Özellikle bireyler, tanıdık gelen ilişki kalıplarına çekilirler. Psikodinamik kuram bu durumu “tekrarın rahatlığı” olarak açıklar (McWilliams, 2011). Bu tekrar, bireyin çocuklukta aşina olduğu duygusal atmosferi yeniden yaratma çabasıdır. Hatta bu atmosfer olumsuz bile olsa (örneğin reddedilmek, görmezden gelinmek), birey yine de bu tarz ilişkileri seçebilir. Çünkü tanıdık olan, öngörülebilirdir ve bilinçdışı düzeyde “güvenli” hissedilir.

Kendini Gerçekleştiren Kehanet

Bu döngülerin bir başka boyutu ise bireyin kendi inançlarının ilişkilerde davranışlarına yön vermesidir. Örneğin, “nasıl olsa terk edileceğim” düşüncesine sahip bir birey, ilişkide aşırı yapışkan, kıskanç ya da talepkâr davranabilir. Bu davranışlar partnerin uzaklaşmasına neden olur ve sonuçta bireyin inancı gerçekleşmiş olur. Bu duruma “kendini gerçekleştiren kehanet” adı verilir (Merton, 1948).

Bu Döngüden Çıkmak Mümkün mü?

Evet, ama bu farkındalıkla başlar. Öncelikle bireyin ilişki tercihlerini, tekrarlayan duygularını ve ilişki dinamiklerini gözlemlemesi gerekir. Hangi tür partnerlere çekildiğini, ilişkide en sık yaşadığı duygunun ne olduğunu, hangi çatışmaların tekrar ettiğini sorgulamak önemli bir adımdır.

Daha sonra bu döngülerin kaynağına — çocukluk yaşantılarına, bağlanma stiline, özsaygı düzeyine — odaklanmak gerekir. Bu süreç genellikle bir terapistin eşliğinde çok daha derinlemesine ilerletilebilir. Çünkü bazı döngüler, bireyin kendi başına fark edemeyeceği kadar iç içe geçmiş olabilir.

Terapötik süreç, bu bilinçdışı örüntüleri görünür kılmayı ve bireyin daha sağlıklı ilişki tercihleri yapabilmesini hedefler.

Sonuç

Romantik ilişkilerde tekrarlayan döngüler, bilinçdışı süreçlerin ve geçmiş deneyimlerin bugünkü ilişkilerimize etkisini gözler önüne serer. Aynı hikâyeyi farklı yüzlerde tekrar tekrar yaşamak, çoğu zaman geçmişin izlerini bugüne taşımaktan ibarettir. Ancak bu fark edildiğinde ve üzerinde çalışıldığında, ilişki tercihleri ve deneyimleri değişebilir. Gerçek değişim, tanıdık olanı yeniden yaşamak yerine, yeni bir ilişki hikâyesi yazma cesaretiyle başlar.

Kaynaklar:
Ainsworth, M. D. S., Blehar, M. C., Waters, E., & Wall, S. (1978). Patterns of Attachment: A Psychological Study of the Strange Situation. Lawrence Erlbaum.
Bowlby, J. (1969). Attachment and Loss: Vol. 1. Attachment. Basic Books.
Freud, S. (1920). Beyond the Pleasure Principle. Standard Edition, 18, 1–64.
McWilliams, N. (2011). Psychoanalytic Diagnosis: Understanding Personality Structure in the Clinical Process (2nd ed.). Guilford Press.
Merton, R. K. (1948). The self-fulfilling prophecy. The Antioch Review, 8(2), 193–210.
 

İlişkilerde sürekli aynı döngüleri yaşıyor olmanız sizi kırılmış, yorgun ya da çaresiz hissettirebilir. Ancak unutmayın, bu döngüler fark edildiğinde kırılabilir. Aynı hikâyeyi farklı yüzlerde yaşamaktan yorulduysanız, belki de hikâyeyi değil, anlatıcıyı değiştirme zamanıdır. Kendinizi tanımak, geçmişinizin bugüne nasıl yön verdiğini görmek ve ilişkilerinizi yeniden şekillendirmek için psikoterapi güçlü bir yol arkadaşı olabilir.

Uzman Klinik Psikolog Gizem Kalsın
Minova Psikoloji