İlişkilerde İfade Biçimleri ve Sonuçları
“Bir şey demedim ama içime attım.”
“Nasıl olsa anlamaz diye sustum.”
“Beni kırdı ama o farkında bile değil.”
İlişkilerde birçok duygu, ihtiyaç ve sınır, bu tür cümlelerin arkasında sessizce birikiyor. Ancak bu sessizlik, bir yandan ilişkiyi koruma amacı taşısa da diğer yandan içten içe ilişkideki bağa zarar verebiliyor. Açık iletişimle pasif ya da pasif-agresif davranışlar arasındaki farkı anlamak, sağlıklı ilişkilerin temel taşlarından biridir.
Psikolojide iletişim tarzları genellikle dört ana başlık altında ele alınır:
Pasif İletişim: Kişi, kendi ihtiyaç ve duygularını ifade etmekten kaçınır.
Agresif İletişim: Kendi ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırken başkalarının sınırlarını ihlal eder.
Pasif-Agresif İletişim: Kişi doğrudan ifade etmez; dolaylı yollarla, imalarla veya sessizlikle tepki gösterir.
Doğrudan/Dürüst İletişim (Assertive): Hem kendi ihtiyaçlarını ifade eder hem de karşısındakine saygı gösterir (Alberti & Emmons, 2008).
Pasif ya da pasif-agresif iletişim biçimleri, kısa vadede çatışmadan kaçınmayı sağlayabilir. Ancak uzun vadede ilişki içinde biriken öfke, hayal kırıklığı ve anlaşılamama hissi bağa zarar verir. Sessiz kalmak bazen daha çok kırar.
Pasif-agresif davranış, öfkenin veya memnuniyetsizliğin dolaylı yollardan ifade edilmesidir. Örneğin, partnerine doğrudan “Kırıldım.” demek yerine onunla mesafe koymak, gecikmeli cevap vermek ya da iğneleyici sözler kullanmak bu iletişim tarzına örnektir. Bu davranış biçimi genellikle çocuklukta açıkça duygularını ifade etmenin güvenli olmadığı öğrenilmiş ortamlarda gelişir (Linehan, 1993).
Pasif-agresiflik, karşıdaki kişide kafa karışıklığı ve savunmaya geçme eğilimi yaratır. Bu da ilişki içindeki yakınlık ve güven duygusunu zedeler. Oysa doğrudan ifade edilen bir duygu, ilişkiyi güçlendirme potansiyeline sahiptir.
Duygularımızı açıkça paylaşmak, kırılganlık göstermek anlamına gelir. Bu da cesaret ister. Ancak Brené Brown’un da vurguladığı gibi, kırılganlık korkulan bir zayıflık değil; bağlantı kurmanın temelidir (Brown, 2012). Duygusal dürüstlük, yalnızca ne hissettiğimizi değil, neden hissettiğimizi de anlamayı ve anlatmayı içerir.
Örneğin:
“Beni aramadığın için kırıldım.” yerine
“Bu akşam aramayınca kendimi önemsenmiyor gibi hissettim. Bu beni etkiliyor.” demek, duygunun sorumluluğunu alarak sağlıklı bir ifade sağlar.
Bu tür açık ifadeler, karşıdaki kişinin savunmaya geçmeden bizi duymasını ve ilişki içinde duygusal olarak daha fazla bağ kurmasını sağlar.
Doğrudan olmak, her şeyi her zaman söylemek anlamına gelmez. Zamanlama, ortam ve tonlama da bir o kadar önemlidir. Doğru ifade biçimi; dürüstlük, empati ve sınır bilinci ile bir araya geldiğinde en etkili hale gelir.
Terapötik süreçte sıklıkla görülen bir örnek, bireylerin duygularını bastırma alışkanlıklarının, erken çocukluk dönemlerinde ebeveynlerinden gördükleri tepkilere dayandığıdır. Örneğin, duygular ifade edildiğinde cezalandırılmış ya da reddedilmiş bireyler, ileriki ilişkilerde kendilerini ifade etmekte zorlanabilir. Bu durum ise “sükûnetin bedeli” olarak ilişki içi yalnızlıkla sonuçlanabilir (Gottman & Silver, 1999).
İlişkilerde ifade etme biçimimiz, bağın derinliğini belirler. Sessiz kalmak, kimi zaman geçici bir barışı getirebilir; ama uzun vadede içsel uzaklaşmayı da beraberinde getirir. Duygularımızı, ihtiyaçlarımızı ve sınırlarımızı açıkça, empatiyle ve saygıyla ifade edebildiğimizde, ilişkiler daha güçlü ve gerçek hale gelir.
Açık iletişim, bir ilişkiyi sonlandırmaz; aksine onu dönüştürme şansı verir. Çünkü her açık söz, biraz da “ben buradayım ve bu ilişki benim için önemli” demektir.
Duygularımızı ifade etmek, karşımızdakine değil, kendimize verdiğimiz bir değerdir. Unutmayın, sağlıklı bir ilişki “anlaşılmayı beklemek” değil, “anlatmayı öğrenmek” üzerine kurulur. İfade edemedikleriniz ilişkide değil, içinizde büyür. Ve bir ilişki ancak o duygularla birlikte büyüyebilir.